Her 8 kadından birini etkileyen meme kanseri, kadın kanserleri arasında en yaygın olan kanser türüdür. Meme kanserinin multidisipliner olarak tedavi edilmesi gereken bir hastalık olduğunu paylaşan Anadolu Sağlık Merkezi Medikal Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Eda Tanrıkulu Şimşek, “Her hastaya özel ideal tedavi biçimini belirlerken, medikal onkoloji, cerrahi ve radyasyon onkolojisi branşlarının tedavi planına dahil olması gerekir. Plastik cerrahi, psikiyatri, fizik tedavi ve rehabilitasyon, algoloji gibi diğer branşların da desteği, sunulan tedavinin kalitesini artıracaktır. Tüm bu branşların içinde yer aldığı tümör konseylerinde hastaların ilk tanı sırasında ortaklaşa değerlendirilmesi, tedavinin pek çok açıdan daha başarılı olmasını sağlar” dedi. Meme kanserini önlemenin kesin bir yolu olmadığını ancak riski düşürmenin mümkün olduğunu söyleyen Doç. Dr. Eda Tanrıkulu Şimşek, Ekim Meme Kanseri Farkındalık Ayı’nda önemli önerilerde bulundu…
Hastalıkların tanısı, uygun ilaç tedavisinin belirlenmesi ve hastalığın nasıl seyredeceğine ilişkin kişiselleştirilmiş tıp bilgilerinin artık modern patolojinin rutin uygulamaları içinde olduğunu hatırlatan Anadolu Sağlık Merkezi Medikal Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Eda Tanrıkulu Şimşek, “Bu anlamda tanı konulan meme kanseri, her bir hasta için aslında farklı bir hastalıktır. Dolayısıyla her hastanın hastalığıyla ilgili özel incelemeler artık kaçınılmazdır” diye konuştu.
Akdeniz tipi beslenme ve düzenli egzersiz riski azaltıyor
Meme kanserinden korunmanın kesin bir yolunun olmadığını söyleyen Medikal Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Eda Tanrıkulu Şimşek, “Ancak riski düşürmek elbette mümkün. Sağlıklı beslenme alışkanlıkları edinme, örneğin Akdeniz tipi diyet dediğimiz yeşil yapraklı bitkileri, lif oranı yüksek gıdaları bol bol tüketmek, zeytinyağını tercih etmek, sebze-meyveleri mevsiminde tüketmek, katkı maddeli paketlenmiş gıdalardan uzak durmak önemli. Bu sayede önemli bir risk faktörü olan obeziteden korunmak da mümkün olacaktır. Düzenli egzersiz yapmak, sigaradan uzak durmak risk azaltıcı diğer önemli noktalardır” dedi.
Meme kanseri riskini arttırdığı düşünülen pek çok risk faktörünün bulunduğunu dile getiren Doç. Dr. Eda Tanrıkulu Şimşek, “Meme kanseri gelişme riskinin en yüksek olduğu durum, aileden aktarılarak meme kanseri gelişimine eğilim yarattığını bildiğimiz genlerin kişide var olmasıdır. BRCA1 ve BRCA2 adı verilen genler başta olmak üzere bu alanda tanımlanmış pek çok gen mevcuttur. Bu genlere sahip olunmayan durumlarda ise, bir kadının yaşamı boyunca maruz kaldığı östrojen süresinin uzamasına neden olan; erken yaşta adet görmek, geç menopoza girmek, hiç doğum yapmamış olmak, emzirmemek başlıca risk faktörleridir. Bunların yanında sigara içmek, hareketsiz bir yaşama sahip olmak, sağlıksız beslenme alışkanlıkları, obezite ve daha önce başka bir nedenden dolayı göğüs duvarına radyoterapi alınmış olması diğer risk faktörleri arasındadır. Ancak günümüzde bu çevresel risk faktörlerinin bir ya da birkaçına pek çok kadın sahip olmakla birlikte, çoğunun meme kanseri geliştirmediğini de unutmamak gerekir. Tersine hiçbir risk faktörüne sahip olmayan kadınların da meme kanserine yakalanabildiğini biliyoruz. Dolayısıyla düzenli kontrollerin ihmal edilmemesi gerekir” dedi.
40 yaşından sonra düzenli muayene önemli
Çoğu kanserde olduğu gibi meme kanserinde de erken tanının, tedavi başarısını etkilediğine değinen Doç. Dr. Eda Tanrıkulu Şimşek, “Aile öyküsü gibi özellikli bir durumu olmayan, standart riske sahip her kadının 40 yaşından sonra yılda bir kez düzenli doktor muayenesi ve radyolojik tetkikleri yapılmalı. Ailesinde meme kanseri olanlar daha erken yaşta kontrollere başlamalı. Aile öyküsündeki kanser yüküne ya da bilinen meme kanseri ilişkili genin hangisi olduğuna göre önereceğimiz tarama programını ve koruyucu önlemleri kişiye özel belirliyoruz” diye konuştu.
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı
Bir yanıt bırakın